Kocaeli’nin Gebze ilçesinde bulunan Anadolu Sağlık Merkezi’nde (ASM) görev yapan Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Tuncay Çelenk, “hemoroit” hastalığına yakalananların, parmakla muayeneden utandıkları için tedavi olmadığını söyledi.

Hemoroidin rektum adı verilen son bağırsaktaki toplar damarların anal kanaldaki “varisi” olarak tanımlandığını belirten Prof. Dr. Çelenk, “Hemoroit, damarlardaki genişlemeler sonucu oluşan ödem ve şişmelere bağlı olarak ortaya çıkıyor.

Oluşan bu şişlerin yerine göre de, iç ya da dış Hemoroit adını alıyor. İnsanlarda, hayvanların tersine, venöz dolaşımın yer çekiminin etkisiyle daima aşağı doğru olması yüzünden hemen herkeste, birinci dereceden dördüncüye kadar, farklı derecelerde hemoroit gözleniyor.

Hiçbir şikayeti olmayan herhangi bir kişi bile muayene edildiğinde, en azından, birinci dereceden hemoroit tespit edilebiliyor. Ancak bunlar genellikle asemptomatik, tedavi gerektirmeyen, yani şikayet oluşturmayan, daha çok mesleki sebeplerden dolayı, uzun süre ayakta kalmaya bağlı olarak ortaya çıkabiliyor.

Ama en önemli sebep ise, genetik oluyor. Ailede böyle bir bozukluk varsa, herhangi bir yaşta mutlaka ortaya çıkıyor. Yaş ilerledikçe hemoroit görülme riski de artıyor.

Bebeklerde ve çocuklarda basur görülmezken, 20 yaşından sonra, genetik, mesleki sebepler, varsa ve beslenme bozuklukları da söz konusuysa, sorun yavaş yavaş ortaya çıkabiliyor. Yaşla birlikte paralellik gösteren hemoroit buna bağlı olarak ileri yaşlarda artıyor” dedi.

Prof. Dr. Çelenk, Hemoroitte genetik riskin, yüzde 20’lere kadar çıktığına dikkat çekerek, “Hamilelik ise kadınlarda hemoroit açısından tetikleyici bir unsur oluşturuyor. Bu nedenle her hamile kadında fizyolojik olarak Basınçtan dolayı hemoroit görülüyor.

Ama hamileliğin bitiminden sonra gerileme olabiliyor. Hemoroidin patolojik düzeylere çıkabilmesinde kabızlık, diyet ve kötü beslenme yani posadan fakir beslenme ön planda geliyor. Özellikle gelişmiş toplumlarda beslenme şekillerinin posadan fakir, hazır yiyeceklere doğru kaymasından dolayı, hemoroit görülme oranı da artıyor.

Çünkü bu besinler emilimi yüksek ve posa bırakmayan gıdalar. Özellikle çalışan insanların, tuvalet ihtiyaçlarını, belirli zamanlara yayamamalarına bağlı olarak ortaya çıkan kabızlığın arkasından, hemoroidin gelmesi kaçınılmaz oluyor.

Yani normalde var olan bir durum, patolojik hale geliyor. Sadece damarın varis şeklinde genişlemesine, yani hemoroidin belirli bir boyutun üzerine çıkmayan, 0.5-1 santimetre arasında içinde pıhtı bulunmayan kesimine, birinci derece hemoroit deniyor.

Bunlar ağrı, kanama, kaşıntı gibi şikayetlere neden olmuyor ama elle muayene sonucunda fark ediliyor. Hemoroidin belirli bir boyutun üzerine çıkması, 1.5 santimetreden daha büyük olması ve içinde pıhtı bulunması hali, 2. ve 3. derece hemoroit adını alıyor.

Bunlar da kişiye göre değişebiliyor. Ve genetik risklerle birlikte seyrettiğinde, pıhtıyla birlikte, uzun süre anal kanal içine girmeyen hemoroitler, pıhtılaşmaya başlıyor ve sert, katı, ele gelen memeler şekline geliyor. 4. derecede hemoroitte ise, iç Hemoroitle dış hemoroit birleşip, dışarıya doğru sarkmış bir şekilde görülüyor.

Bunlarda genellikle ülserasyon, yer yer kanamalar ve doku kayıpları meydana geliyor. Ağrı genellikle dış Hemoroitlerde görülür. Çünkü mukoza ile cilt arasına yerleştiği için oturma ve kalkma veya tuvalete çıktıktan sonra geriye reddedememe nedeniyle, bunlarda ağrılar çok görülüyor.

Hastada kaşıntılar, ülserasyonlar ve kanamalar oluyor. 30 yaşın üzerinde kadın ya da erkekte herhangi bir rektal kanama olduğu zaman, hemoroit ya da farklı bir anal patoloji de görülse, mutlaka barsak içerisindeki herhangi bir kanserden kaynaklanmadığını kanıtlamak gerekir.

Çünkü bu tip kanamalarda, genellikle hemoroit olduğu düşüncesiyle hekime gidilmiyor ve geçici çözümler üretilmeye çalışılıyor. Oysa hemoroitle birlikte altta yatan rektal bir Kanser de olabilir” diye konuştu.

Hastaların kanama oluncaya kadar hekime pek müracaat etmediklerinin de altını çizen Prof.Dr. Çelenk, “Hasta, kanamayı gördükten sonra bir süre bekliyor ve devam ettiği takdirde hekime gitme zorunluluğu hissediyor. Hekime gitmeyi engelleyen noktalardan biri ise, muayenenin rektal yoldan yapılması. Ancak “rektal tuşe” olarak adlandırılan, parmakla muayene hayat kurtarıcı ve çok önemli bir muayene şekli. Rektal tuşede, 12 santimetreye yakın patolojilerin kanser olup olmadığı tespit edilebiliyor.

Ancak burada kanser olmadığı tespit edildikten sonra, kanama yok diye hastanın bırakılmaması gerekiyor. Kanamalar bazen son bağırsağın yakınlarındaki, polipoid çıkıntılarda- ki bunlar daha sonra kansere dönüşebilecek lezyonlardır- veya bağırsağın oluşturduğu dışarıya doğru olan çıkıntılardan oluşabiliyor. Hemoroit olan hastalarda bunların mutlaka takip edilmesi gerekir.

Eğer kanamanın sebebi bulunduysa nedene yönelik tedavi yapılmalıdır. Rektoskopi, sigmoidoskopi ve mutlaka kolonoskopi yaparak, farklı bir sorunun varlığı olmadığı kanıtlandıktan sonra, Hemoroid operasyonlarına gidilebiliyor. Hemoroit mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Birinci ve ikinci derecedeki hemoroidlerde medikal tedavi uygulanabilir. Ancak, üçüncü ve dördüncü derecedekilere ise, mutlaka cerrahi tedavi yapılmalıdır.

Cerrahi tedavi kararı alınsa dahi, medikal tedavi mutlaka uygulanmalıdır. Çünkü o bölgede, bakteriyel, virütik enfeksiyonlar oluşabiliyor ve bunların temizlenmesi gerekiyor. Yani buradaki sac ayağının birincisi temizlik, ikincisi ise diyet oluyor.

Posadan zengin besinler alınmalı ve dolayısıyla her zaman tuvalete rahat çıkabilecek kolaylıkta ve sıklıkta tuvalet alışkanlığı edinilmelidir.

Üçüncü şart da istirahat. Yani aşırı yorgunluktan kaçınmak. Stres, üzüntü, sıkıntı gibi vücut direncini kıran etkenler, bu sorunu tetiklediği için, mümkün olduğu kadar bu durumlardan olabildiğince kaçınmak gerekmektedir” şeklinde konuştu.

Hemoroide, bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikler, hamilelik, egzersizden uzak ve hareketsiz bir hayat, mesleki nedenler (şoförler, pilotlar, cerrahlar) ile kalın barsak kanseri ve genetik faktörler gibi çeşitli faktörlerin sebep olduğunu da vurgulayan ASM Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Tuncay Çelenk, şunları söyledi:

“Hemoroidde temizlik için, hekim tarafından verilen antiseptik oturma banyoları kullanılıyor. Hastaya kortizon içerikli bazı kremlerin yanı sıra, kasları rahatlatıcı bazı spazm çözücüler de, hekim tarafından veriliyor.

Kanama ve diğer komplikasyonların varlığında ise, cerrahi tedavi devreye giriyor. Hastanın üçüncü veya dördüncü dereceden Hemoroidi varsa yani kanama, ülserasyon, sarkma ve enfeksiyon söz konusuysa, medikal tedavinin hemen ardından cerrahi tedavi uygulanıyor.

Bugün hemoroit tedavisinde kullanılan bir başka yöntem ise, Lazer cerrahisidir. Bu yöntemdeki amaç, hemoroidi ışınla yakmaktır. Ancak lazer yöntemi radikal bir tedavi değildir. Çünkü lazer yönteminde, yüzde 15’lik bile olsa bir tekrarlama oranı bulunuyor.” (iha)

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.