Yaşamak için gerekli, mum kıvamında yağımsı bir Maddenin adı olan ve beyin, sinirler, kalp, bağırsaklar, kaslar, karaciğer başta olmak üzere tüm vücutta yaygın olarak bulunan kolesterolün fazlasının da, azının da zararlı olduğu belirtildi.

Vücudun kolesterolü kullanarak Hormon (kortizon, seks hormonu), D vitamini ve yağları sindiren safra asitlerini ürettiği, bu işlemler için kanda yeteri miktarda kolesterol bulunması gerektiği, fazla kolesterolün kan damarlarının sertleşmesine ve daralmasına yol açtığı kaydedildi.

İnsanlar, bu bilgiler doğrultusunda kolesterolün fazlasından "köşe-bucak" kaçarken, değişik ülkelerde yapılan araştırmaların 'kolesterolün fazlasının bazı bulaşıcı hastalıkları tez zamanda iyileştirdiği' bulguları ise değişik iddiaları ve şaşkınlıkları da beraberinde getirdi.

Günümüzde "kolesterol bilmecesi"ne yol açan mevcut bilgiler ve yeni bulgular "kolesterol hastaları"nı iki arada bir derede bıraktı. Her iki yöndeki veriler incelendiğinde, kolesterol konusunun da ülkeden ülkeye, şehirden köye farklılıklar gösterdiği, biri için yanlış olanın diğeri için de yanlış olacağı anlamına gelmeyeceği ve kolesterolde de yapılan işe (harcanan enerjiye), yaşanılan coğrafyaya, mevsime, çekilen hastalığa, hastalığı çekenin psikolojisine göre farklı sonuçların ortaya çıkabileceği düşüncesi ortaya çıktı.

Kardiyoloji Uzmanı Dr. Yunus Amasyalı, "yüksek kolesterol"ün vücuda verdiği zararları sıralarken, "Kanda aşırı miktarda bulunan kolesterol yıllar içinde yavaş yavaş damar duvarında birikir. Bu birikim sonucu o damarda daralma, tıkanma ortaya çıkar. Bu durum bir Su borusunda pisliklerin birikmesine benzetilebilir. Kolesterol hangi damarda birikmişse o damarla ilişkili sorunlar ve hastalıklar ortaya çıkar. Kolesterol yüksekliğinde belirti ve bulgular çoğu zaman ani kolesterol yükselmesine bağlı değildir. Uzun süreli kolesterol yüksekliğinin damar duvarında kolesterol birikmesine yol açmasının sonucudur. Yani kolesterolünüz şu andaki değerinin 2-3 katına yükselse ve 3-4 Saat yüksek kalsa size bir zararı olmaz. Asıl sorun sizde daha önce uzun süreli kolesterol yüksekliği olmasıdır" dedi.

Kalbi besleyen damarlarda (koroner arter) kolesterol birikiminin, bu damarlarda tıkanma ve daralmanın sonucu göğüs ağrısı, kalp krizi ve kalp yetmezliği gibi sorunlara neden olacağına dikkat çeken Uz. Dr. Amasyalı, bunların sonucu hasta için koroner by pass ameliyatı (cerrahi olarak darlığın ortadan kaldırılması) veya anjiyoplasti (balonla daralmış koroner arterin genişletilmesi) işlemine ihtiyaç duyulabileceğine dikkat çekti.

Beyini besleyen boyun damarlarında kolesterol birikimi olmasının felçlere, konuşma bozukluklarına, dengesiz yürümeye, bilinç kaybına yol açacağına değinen Amasyalı, "Böbrek damarlarında kolesterol birikimi yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Ana atardamarda (aort) kolesterol birikimi de tehlikelidir. Buradan kopan kolesterol birikintilere daha küçük damarları tıkayarak çok değişik sorunlara yol açabilir. Bağırsağı besleyen damarları tıkayarak bağırsak ölümüne, göz damarlarını tıkayarak körlüğe, bacak damarlarını tıkayarak kangrene yol açabilirler. Kolesterol yüksekliğine bağlı sorunlar ortaya çıktığı zaman hasta geç kalmış olabilir; bu nedenle kolesterol yüksekliğini önlemek, yükselmişse düşürmek çok önemlidir" uyarısında bulundu.

KOLESTEROL-YÜKSEK TANSİYON İLİŞKİSİ Kolesterol ve yüksek tansiyon arasında doğrudan bir ilişki olmadığını, yani kolesterol yüksekliğinin yüksek tansiyona, yüksek tansiyonun kolesterol yüksekliğine yol açmayacağını bildiren Amasyalı, "Ancak ikisinin hedefi ve zarar verdiği organ kan damarlarıdır. Yüksek tansiyon kan damarındaki Basıncı yükselterek aşınma, yırtılmalara neden olur. Bu durum su borusu içindeki Basıncın artmasına bağlı sorunlara benzetilebilir. Yüksek kolesterol de damar duvarında kolesterol birikimine yol açarak damarlarda daralma ve tıkanmalara yol açar. Yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliği kan damarına diğerinin verdiği zararın şiddetini arttırır ve ortaya çıkmasını çabuklaştırır. Bu nedenle hem kolesterol yüksekliği hem de yüksek tansiyon tedavi edilmelidir" diye konuştu.

Kolesterol, yağımsı bir madde olduğunu, normal şartlarda, yağın Suyun içinde çözünmeyeceğini hatırlatan Amasyalı şu bilgileri verdi:

"Kolesterol de su özelliklerini taşıyan kanda normal koşullarda çözünmez. Kolesterol, kanda çözünmesi ve taşınması için karaciğerde bir Protein ile birleştirilir. Bu kolesterol ile protein birleşimine lipoprotein adı verilir. Değişik tipte lipoproteinler vardır. Birincisi LDL (low density lipoprotein, düşük yoğunluklu lipoprotein) kötü huylu kolesteroldür. İkincisi HDL (high density lipoprotein, yüksek yoğunluklu lipoprotein) iyi huylu kolesteroldür. HDL ve LDL kolesterolden başka lipoproteinler de vardır. Yağ metabolizması bozukluğu olan hastaların yaptırdığı diğer bir kan incelemesi de trigliserid ölçümüdür. Trigliserid de kolesterol gibi kanda çözünen bir yağdır. Kan trigliserid düzeyi ile arteriyoskleroz arasındaki ilişki kolesterol kadar belirgin değildir".

Kanda kolesterol ve LDL kolesterolün yüksek olmasının hasta için risk taşıyacağını, HDL kolesterolün düşük olmasının da bir risk olduğunu ifade eden Amasyalı, "20 yaşın üzerinde kan kolesterol düzeyi 200 mg/dl'nin altı istenilen düzeydir. Kan LDL kolesterol düzeyi 130 mg/dl'nin altı istenilen düzeydir. 130-159 mg/dl arası sınırda yüksektir. HDL kolesterol yükseldikçe risk azalır. Ortalama HDL kolesterol düzeyi kadında 55 mg/dl ve erkekte 45 mg/dy'dir. Yani kadınlar bu yönden daha şanslıdır. Kan trigliserid ölçümüne göre sınıflandırma yapıldığında; 150 mg/dl normal, 150-300 mg/dl sınırda yüksek, 300-1000 mg/dl yüksek, 1000 mg/dl ve üstü çok yüksektir. Kanda kolesterolün yüksek olması bir yağ metabolizması bozukluğudur. Yağ metabolizması bozukluğundan şüphe edilen bir hastada yapılması gereken kan alınarak öncelikle kolesterol, LDL kolesterol, HDL kolesterol ve trigliserid düzeyi ölçülmesidir. Tedaviye karar vermeden önce bu değerler en az 2 kez ölçülmelidir. Tedavi düzenlenirken öncelikle LDL kolesterol düzeyleri temel alınmalıdır" açıklamasında bulundu.

DÜZENLİ EGZERSİZİN KOLESTEROLE ETKİSİ Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör bulunduğuna değinerek, "Bu faktörlerin bazıları önlenebilir niteliktedir. Bunlardan bazıları kalıtımsal faktörler, gıdalar, şişmanlık ve strestir. Bu faktörler kolesterolü ve kötü huylu kolesterolü yükseltir" diyen Amasyalı, düzenli egzersizin iyi huylu kolesterolü yükselteceğini ve kötü huylu kolesterolü azaltacağını vurguladı. Amasyalı, 60-65 yaşa kadar yaşla birlikte ve kadınlarda menopozdan sonra kolesterol düzeyinin artacağını söyledi.

Kolesterol yükselmesine, trioid bezinin yetersiz çalışması, karaciğer hastalıkları, böbreğin mikrobik olmayan iltihabi hastalıkları, şeker hastalığı, şişmanlık, bazı ilaçların yol açtığını belirten Amasyalı, "Yüksek kolesterolün kontrol altına alınması ile yaşam süresinin uzadığı, kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerin azaldığı ve kalıcı sakatlıkların önlendiği kesin olarak ortadadır. Kolesterol yüksekliğine ilaveten şişmanlık, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, sigara gibi diğer kardiyovasküler risk faktörlerinin tedavisi de planlanmalıdır. Tedavi ilaç dışı ve ilaç tedavisi olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilir. Her hasta için tedavi farklılıklar taşır. İlaç dışı tedaviler kesinlikle ihmal edilmemelidir. İlaç tedavisi kesinlikle doktor denetiminde olmalıdır.

Tedavide hedef belirlenirken LDL kolesterol düzeyinin esas alınması tercih edilir. Hedef LDL kolesterol düzeyi hastada kalp ve damar hastalığının olup olmadığına göre değişir. Kişide kalp ve damar hastalığı yoksa LDL kolesterol düzeyinin 130 mg/dl'nin altına düşürülmesi yeterlidir. Kişide kalp ve damar hastalığı varsa hedef LDL kolesterol düzeyi 100 mg/dl'nin altı olmalıdır. Yani kalp krizi geçirmişseniz, koroner arter daralmasına bağlı göğüs ağrınız varsa, koroner damar ameliyatı geçirmişseniz, koroner arterler balon ile genişletilmişse, beyine, böbreğe, bacaklara giden damarlarda kolesterol birikimi varsa hedef LDL kolesterol düzeyi 100 mg/dl'nin altıdır. İlaçsız tedaviler yaşam düzeninin değiştirilmesi olarak da isimlendirilir. Yüksek kolesterol tedavisindeki en önemli konu ilaçsız tedavilerdir, kesinlikle ihmal edilmemelidir. İlaçsız tedavilerde yapılan ihmal kolesterol düşürmek amacı ile kullanılan ilaçların başarısını da azaltır.

İlaçsız tedavilerin başında beslenme alışkanlığının değiştirilmesi gelir. Sigara kesinlikle bırakılmalıdır. Sigara da kolesterol yüksekliği gibi bir kardiyovasküler risk faktörüdür. Sigara ayrıca Akciğer Kanseri, akciğer hastalığı, beyin kanaması ve birçok kansere de zemin hazırlar. Hastada yüksek tansiyon varsa, yüksek tansiyon tedavisinde geçerli olan ilaç dışı tedaviler ihmal edilmemelidir. Yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliğinde uygulanan ilaç dışı tedaviler birbirine benzerlik gösterir. Yüksek tansiyonlu hastalarda ilaveten beslenme ile alınan Tuzun da azaltılması gerekir. Şeker hastalığı kontrol altına alınmalıdır. İnsülin kullanmak gerekiyorsa kaçınılmamalıdır.

Şişmanlık kesinlikle kontrol altına alınmalıdır. Düzenli egzersiz HDL kolesterolü (iyi kolesterol) yükseltir, LDL kolesterolü (kötü kolesterol) düşürür. Hastalar düzenli egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirmelidirler. Haftada en az 3, tercihen 5 kez, 30-45 Dakika süre ile yürüyüş, koşu, yüzme, bisiklete binme gibi sporlar yapılmalıdır. Kolesterol yüksekliği için ilaç tedavisi sadece uzman kardiyolog ve Dahiliye uzmanı tarafından, hastanın klinik tanıları, yaş, Aile öyküsü ve kardiyovasküler risk faktörleri göz önüne alınarak kontrol altında yapılmalıdır" şeklinde konuştu.

YÜKSEK KOLESTEROLÜN VEREME ETKİSİ Ünlü Chest dergisinde yayınlanan bir makalede, ilaç tedavisine ek olarak kolesterolden zengin diyet uygulanmasının akciğer tüberkülozlu (veremli) hastaların balgamlarındaki Verem mikrobunun daha çabuk temizlenmesini sağladığı iddiası yer aldı. Bahsedilen araştırma Mexico Ulusal Solunum Hastalıkları Enstitütüsü'nden Dr. Mario H. Vargas ve arkadaşları tarafından yapılmış. Araştırıcılar literatürde verem hastalığında kolesterol düşüklüğünün (hipokolesterolemi) sık görüldüğünü ve hastalığın ölümcüllüğünü arttırabileceği bulgularından hareket ederek kolesterolden zengin bir diyetin balgamdaki verem mikrobununun kaybolmasını hızını etkileyip etkilemediğini incelemişler.

Araştırma 21 erişkin akciğer tüberkülozlu hasta üzerinde yapılmış. Bütün hastalar izoniazid + rifampisin + pirazinamid + etambutol 'den müteşekkil dört tüberküloz ilacı almışlar. Hastaların hiçbirinde tüberküloz ilaçlarına karşı bir direnç yokmuş ve hepsi AIDS (-) imiş. Çalışma 8 hafta sürmüş. Hastalar iki gruba ayrılmış. Her iki grupta da kalori miktarı (2500kcal/gün) ve dağılımı benzer imiş. Kolesterolden zengin diyet alan gruptaki (deney grubu) günlük kolesterol tüketimi 800mg iken kontrol grubunda bu değer 250 mg imiş. Hem çalışma (136.7 mg/dL) hem de kontrol grubunun (157.9 mg/dL). Kan kolesterol düzeyleri ortalama Meksikalılar'ınkinden (190 mg/dL ) oldukça düşük imiş. Kolesterolden zengin diyet alan grupta balgamdan mikrop temizlenmesi ortalama 14 Gün sürerken bu sayı kontrol grubunda 28 gün imiş. Her iki grupta da kolesterol düzeyleri 3 hafta içinde ortalama 200 mg/dL dolaylarına çıkarak plato yapmış. Fakat bu sırada HDL (iyi denilen kolesterol) değerleri, LDL'ye göre daha çok yükseldiğinden total kolesterol/HDL (2.7 den 1.5'e) ve LDL/HDL (3.3 den 1.8'e ) oranı azalmış. Her iki grupta nefes darlığı ve öksürük aynı derecede azalmış, fakat yüksek kolesterol alan grupta balgam miktarı daha erken azalmış.

Veremin eski çağlardan beri insan ırkını tehdit eden büyük hastalıklardan biri olduğuna, 1944 yılında streptomisinin piyasaya çıkması ile tedavide yeni bir çığır açıldığına ve streptomisini çok sayıda başka tüberküloz ilaçlarının takip ettiğine dikkat çeken araştırmacılar, "Günümüzde akciğer tüberkülozunun tedavi başarısı yüzde 90'ın üzerindedir. Fakat çok sayıda ilaç kullanılması ve tedavi süresinin uzun olması (6 ay-1 yıl) tedaviye uyumu güçleştirmektedir. Öte yandan tüberküloz ilaçlarına Kar gşı gelişen direnç, sorunu daha da ağırlaştırmaktadır. Bu nedenle tedavinin seyrini olumlu yönde değiştirecek ve tedavi süresini azaltacak yöntemlere ihtiyaç büyüktür. Perez-Guzman ve arkadaşlarının çalışmaları bu bakımdan çok önemlidir. Manipüle edilmiş bilimsel çalışmalar ile insanlarda önce kolesterol fobisi oluşturan daha sonra da onlara yağsız ya da yarı yağlı yiyecekler ile kolesterol ilaçları satan ilaç ve gıda sanayicileri yılda yüz milyarlarca dolarlık cirolar yaparak karlarına kar katarken insan sağlığını büyük ölçüde tehlikeye atmaktadırlar. Gerek bu çalışmada gerekse de daha önce yapılmış çalışmalarda tüberkülozlu ya da kalp-dışı müzmin hastalığı olan kişilerde kan kolesterol düzeyinin düşük olduğu ve bu düşüklüğün ölümcüllük (mortalite) ile ilişkili olduğu gösterilmiştir" dedi.

DÜŞÜK KOLESTEROLDE AİDS RİSKİ Kolesterolün hücre zarında yapıtaşı olarak bulunan yağların yaklaşık yüzde 30'unu oluşturduğunu, bütün hücrelerin yapısında kolesterol bulunmak zorunda olduğunu, kolesterolün moleküler yapısının Suda erimesini imkansızlaştırdığını vurgulayan uzmanlar, "Hücre duvarlarında bulunan su geçirmez özellikteki kolesterol, hücre iç ortamını dış etkilerden korur. En çok kolesterol dış etkilerden en az etkilenmesi gereken sinir dokusunda bulunur. Kolesterol hücre zarının akışkanlığını sağlar. Kolesterol sitotoksik (hücre zehirleyici) T-lenfositleri uyararak mikropların öldürülmesine yardımcı olur. Kolesterol hücre zarında bulunan enzimler ve diğer maddeler aracılığı ile akyuvarların mikropları yutmasını (fagositoz) sağlar. Çok sayıda laboratuar çalışmasında lipid (yağ) ve kolesterol eksikliğinin bulaşıcı hastalıkların şiddetini artırdığı saptanmıştır. 19 çalışma ve 68 bin 406 ölümü içeren bir meta-analiz incelemesinde görülmüştür ki kan kolesterol düzeyi azaldıkça solunum ve mide-bağırsak hastalıklarından (özellikle bulaşıcı olanlar) ölüm artmaktadır. 120 bin kişi üzerinde 15 yıl süre ile yapılan bir araştırmada kan kolesterol düzeyi düşük olanlarda, bulaşıcı hastalıklardan hastaneye başvuruda bulunanların sayısının kolesterolü yüksek olanlara göre daha fazla olduğu görülmüştür. 2 bin 446 bekar erkek üzerinde 14 yıl süre ile yapılan bir araştırmada kolesterol düzeyi düşük olanlarda AIDS rizikosunun daha fazla olduğu saptanmıştır. Bir başka çalışmada kan kolesterol düzeyi düşük AIDS'li hastaların daha fazla öldüğü görülmüştür. Kanser tedavisine bağlı ateşli nötropenisi (çok çekirdekli Akyuvar düşüklüğü) olan 17 hasta incelenmiş. Altısı ölmüş. Bunlarda tedavi sırasında kan kolesterol düzeyleri yükselmemiş. Yaşayan 11 hastanın başlangıç kan kolesterol düzeyi ölenlerden yüksekmiş. Bunlarda tedavi sırasında kolesterol yükselmiş ve kolesterol düzeyleri iyileştikten sonra normale inmiş. Smith-Lemli-Opitz sendromunda (7-dehidrokolesterol 7-redüktaz enziminin doğuştan yetersizliği) kolesterol sentezi çok düşüktür. Bu hastalarda çok sayıda malformasyon ve sık geçirilen enfeksiyonlar vardır. Bu hastalara ilave kolesterol verildiğinde enfeksiyonlar azalmaktadır. Ailevi hiperkolesterolemisi olan kişilerde de enfeksiyon hastalıklarından ölüm daha az olmaktadır. Kolesterolü yüksek kişilerde karın içi enfeksiyonlarının daha çabuk iyileştiği gözlemlenmiştir" bilgilerini kaydetti.

YÜKSEK KOLESTEROL KORONER KALP RİSKİNİ ARTTIRIYOR MU?" Yüksek kolesterol korkusuna, "Kandaki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına neden mi oluyor yoksa koroner kalp hastalığını önlüyor mu?" sorusuyla adeta meydan okuyan araştırmacılar ise şu bilgileri verdi:

"Çeşitli ülkelerde, çeşitli hastalıklarda ve çeşitli etnik gruplarda yapılan çok sayıda araştırmaların bir çoğunda kan kolesterol düzeyleri ile koroner kalp hastalığı arasında ya da ölüm sıklığı arasında bir ilişki bulunamamış. Yani bu araştırmalara göre kolesterolü yüksek olan kişilerdeki koroner kalp hastalığına yakalanma ve ölüm sıklığı kolesterolü normal olan kişilerdekinden daha yüksek değilmiş. Bu araştırmaların bazılarında ise kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda koroner kalp hastalığına yakalanma sıklığının azalmış olduğu, hatta kan kolesterol düzeyleri yüksek olanlarda yaşam süresinin daha uzun olduğu saptanmıştır".

Diyetteki yüksek kolesterol düzeyinin koroner kalp hastalığına yol açıp açmayacağı konusunda, günümüz diyetinde kalp hastalığına neden olduğu iddiası ile kolesterol ve doymuş yağlar yerine kolesterol içermeyen margarin ve çoklu doymamış Sıvı yağların (mısır, soya, ayçiçeği) önerildiğini hatırlatan uzmanlar, "Kore Savaşı'nda ölen Amerikan ve Japon genç askerlerin otopsilerinde aterom plaklarının gelişmesi incelendiğinde az doymuş yağ yiyen Japonlar ve çok doymuş yağ yiyen Amerikalılar arasında ateroskleroz (damar sertliği) açısından bir fark bulunmamış. Afrikalı Samburular Günde 6-7 Litre çiğ süt ve yarım kilo kadar et tüketirler. Ortalama Bir Amerikan vatandaşının tükettiği kolesterolün 2 katından fazlasını tüketmesine rağmen, Samburuların kan kolesterol düzeyleri (170 mg/dL) Amerikalılara göre son derece düşüktür. Kırsal kesimde yaşayan Kenyalı Masailer günde 2 litre süt, 1-2 kilo kadar et yerler. Buna rağmen ortalama kan kolesterol düzeyi dünya ortalamasından düşüktür. Fakat şehre indiklerinde çok daha az kolesterollü gıda tüketmelerine karfcşın kolesterol düzeyleri kabiledeki akrabalarından daha yüksek olmaktadır. Somali'de sadece sütle beslenen kabilelerde hemen hiç koroner kalp hastalığı görülmemektedir.

ABD'de 20. yüzyılın başında koroner kalp hastalığından ölüm neredeyse hiç yok iken, daha sonraki yıllarda büyük bir patlama olmuştur. 20. yüzyılın başında daha fazla kolesterol tüketilmektedir. Daha sonra margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçek) yağların kullanılmasında müthiş bir patlama olmuştur. Diyetteki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına yol açmıyorsa gerçek neden nedir? Önemli olan budur. Günümüzde aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar 'kolesterol depo hastalığı' olarak değil 'düşük yoğunluklu sistemik enflamatuar hastalık' olarak kabul edilmektedir (CRP artışı ile endirekt olarak gösterilebilir). Hayvan çalışmaları Il-6 ve tümör nekroze edici faktör-alfa'nın ateroskleroz sürecini hızlandırdığını göstermektedir. Omega-3 yağ asitleri, antienflamatuvar (iltihap önleyici) etkileri ile koroner kalp hastalığı gelişimini yavaşlatır. Rafine edilmiş gıdalardan uzak durarak ve bunların yerine doğal gıdaları yiyerek kronik iltihap rizikosu azaltılabilir" bilgileri şaşırttı.

"MEVCUT DURUMDAN KİMLER YARARLANIYOR?"

"Diyetteki yüksek kolesterol düzeyi koroner kalp hastalığına yol açmadığına göre 20. yüzyılın en büyük yalanı niçin sürdürülüyor?" veya "Mevcut durumdan kimler yararlanmaktadır?" sorusu mevcut bilgiler ışığı altında sorulması gereken sorular olarak akla geliyor. Cevap da yine hazır:

"İlaç sanayisi, margarin ve sıvı yağ sanayisi, düşük yağlı diyet sanayisi, kalp ile uğraşan özel hastaneler ve buralara malzeme ve Alet satan firmalar. Bu piyasanın cirosu trilyonlaca dolar ile ifade edilmektedir. Rantın sürdürülebilmesi ancak yalanın sürdürülmesi ile mümkündür. koroner kalp hastalığına yakalanmamak için; Un ve şekerden mamül gıdaların tüketimi minimale indirilmeli. Margarin ve sıvı (mısır, soya, ayçiçek) yağlar kullanılmamalı. Bunların yerine hayvani yağlar ve Zeytin yağı yenilmeli (dedelerinizin yaptığı gibi). Günde en az 1 gr balık yağı ve 250- 1000 mL Kefir tüketilmeli. Et, süt ürünleri, yumurta, sebze meyve ve kabuklu kuru yemiş tüketilmeli. Günde 3-5 dakika kültür fizik yapılmalı ve yarım saat yürünmeli. Güneşlenilmeli ve erken yatıp erken kalkılmalı. Bu öneriler insanı sadece kalp hastalığına karşı değil diğer müzmin hastalıklardan da korur".

Kolesterolle ilgili değişik kaynaklardan elde edilen bilgilerde şu sonuçlara yer veriliyor:

"Kolesterol bir zehir değil , hücrelerimiz için çok hayati bir maddedir. İyi kolesterol (HDL), kötü kolesterol (LDL) diye bir şey yoktur. Sizden iyi olmasınlar her ikisi de görevlerini yaptıkları sürece iyidir. Kolesterolün kendisi tehlikeli değildir, hatta yararlıdır, fakat onu yükselten neden tehlikelidir ya da tehlikeli olabilir. Vücudumuzda günde 2000-2500 mg kolesterol yapılır. Dışardan alınan ne kadar az ise içeride yapılan o kadar fazladır. Diyet ile alınan kolesterolün kan kolesterol düzeyine hemen hemen hiçbir etkisi yoktur. Boşuna ağzınızın tadını bozmayın. Kan kolesterol düzeyi normal hatta düşük olan kişilerde de yüksek olanlar kadar ağır ateroskleroz gelişebilir. Koroner kalp hastalığı olanların yarısından fazlasında kolesterol düzeyi normaldir. Bir maddenin hem azı hem normali hem de fazlası aynı hastalığa yol açtığını iddia etmek saçmalıktır. Koroner kalp hastalığının gerçek nedeni düşük yoğunluklu ateşsiz müzmin iltihaptır".

Bu arada, kolesterol konusunu aklına getirenlerin hemen tereyağı kabını da eline alması gerektiği kaydedildi. Yüksek kolesterolü azalttığı bilinen tereyağının diğer faydaları ise şöyle sıralandı:

"Tereyağının yararları : En iyi A Vitamini kaynağıdır. Lesitinden zengindir. Yüksek oranda antioksidan (kolesterol, A vit, E vit, selenyum) içerir. İyi bir iyot kaynağıdır. Konjuge linolenik asitten (CLA)zengin olduğu için, antienflamatuvar, antiallerjik ve antikansorejenik etkileri vardır. Diş çürükleri ve osteoporoz riskini azaltır. Maküler dejenerasyonu azaltır (lutein) Yüksek kolesterolü azaltır (kolin) Bellek ve öğrenme kapasitesini artırır (kolin)

Asetilkolini artırır. Çinko içeriği yüksektir. Magnezyum içeriği yüksek (migren, fibromiyalji vb. Antioksidan ve antienflamatuvardır. Omega-3'ten zengindir. A, D, K vitaminleri, demir, selenyum, riboflavin, ve niasinden zengindir".(İHA)

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.