Adana’da Bahri Toygar anısına her yıl gerçekleştirilen “Bahri Toygar Sempozyumu” çerçevesinde bu yıl “meme kanseri” her yönüyle irdelendi. Her 8 kadından birinde görülen meme kanserinin sosyal ve psikolojik boyutu anlatılırken, erken tanının hayat kurtardığı vurgulandı.

2006 yılından bu yana her yıl düzenlenen “Bahri Toygar Sempozyumu” çerçevesinde bu yıl “meme kanseri” ele alındı. Türk Kadınlar Birliği Tarsus Şubesi’nin işbirliğiyle Tarsus Amerikan Koleji toplantı salonunda gerçekleştirilen sempozyumun açılışını Dr. Okan Toygar yaptı. 2006’da babaları Bahri Toygar’ın anısına “Bahri Toygar Göz Projesi” adında bir proje planlayıp yaşama geçirdiklerini anlatan Toygar, “Tüm yaşamını biz çocuklarının eğitimine adayan ve bizlerin bugünlere gelmesini sağlayan, 2002 yılında kaybettiğimiz babamızın anısını Canlı tutmak istedik. Ayrıca babamızın isminde çocuklarının eğitimi için çalışan ve yaşamlarını nitelikli bireyler yetiştirmeye adayan tüm anne-babalara toplum adına teşekkür etme isteğimiz de bu projenin ortaya çıkmasında etken oldu” dedi.

Adana’da yapılan daha önceki sempozyumlarda katarakt ve şeker hastalığı konusunda uzmanları halkla buluşturduklarını hatırlatan Toygar, “Bu yıl ise Türk Kadınlar Birliği Tarsus Şubesi’nin daveti ve katkılarıyla her 8 kadından birinin ortak derdi olan meme kanseri konusunu Tarsus’ta işlemeyi uygun bulduk” diye konuştu.

Daha sonra Başkent Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’ndan Dr. Ahmet Taner Sümbül, İstanbul Başakşehir Devlet Hastanesi’nden Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Zeynep Civelek Çaynak, Antalya Anadolu Hastanesi’nden Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ömer Refik Özerdem ve İstanbul VKV Amerikan Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. İsmet Bora’nın katıldığı sempozyuma geçildi. Sempozyumda meme kanserinin sık görülen hastalık olmasına karşın en çok öldüren hastalık olmadığına işaret eden Dr. Ahmet Taner Sümbül, “Bunun da esas nedeni meme kanserinde erken tanının gerçekten hayat kurtarıcı olmasıdır. Bu konuda kitlelerin eğitimi, kendi kendine meme muayenesinin öğrenip yapılması ve öğretilmesi, erken tanı tetkiklerinin etkin ve zamanında kullanılması önemlidir. Meme kanserindeki cerrahi, Kemoterapi, hormonoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerindeki gelişme de göz önünde bulundurulmalıdır” dedi.

Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Zeynep Civelek Çaynak ise, kadınların kontrollerini jinekologlara yaptırmak gibi bir hataya düştüğünü belirterek, “Memesinde kitle olan hastaların ilk olarak jinekologlarına değil, genel cerrahi bölümüne muayene olmaları gerekiyor. Ve kadınlar kendi kendine muayene yapmalı. Ayda bir yapılan kendi kendine muayene erken tanı için çok önemlidir. Erken tanının hayat kurtardığını bilerek ayda bir kendi kendine, yılda bir de bir uzmana kontrollerinin yapılması gerekiyor” şeklinde konuştu. Dr. Çaynak ayrıca, bazı güncel Ameliyat yöntemleri hakkında da bilgi verdi.

Meme kanseri nedeniyle memesi alınan kadınların normal yaşamına dönmesi için plastik cerrahinin ön plana çıktığını anlatan Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ömer Refik Özerdem de şunları söyledi:

“Meme rekonstrüksiyonu, meme kanseri nedeniyle cerrahi olarak alınan memenin yeniden yapılmasıdır. Rekonstrüksiyon, silikon veya serum fizyolojik içeren protezler (implant) yardımıyla ya da hastanın kendi dokusu kullanılarak (otojen) gerçekleştirilebilir. Bu, mastektomiden hemen sonra hasta hiç uyanmadan yapılabileceği gibi aylar, hatta yıllar sonra da yapılabilir. Meme rekonstrüksiyonu, kaybedilmiş bir organın tekrar yerine konmasının yanı sıra hastanın psikolojik durumunun düzelmesini ve özgüvenini tekrar kazanmasını sağlar.”

Meme kanserine yakalanan kadınların en çok morale ihtiyaçlarının olduğunu anlatan Psikiyatri Uzmanı Dr. İsmet Bora ise, meme kanserinin tedavisinin pek çok tıbbi disiplini ilk elden ilgilendiren karmaşık bir süreç olduğunu ifade ederek, “Bu karmaşık süreçte hastalığın veya uygulanan tıbbi tedavilerin yarattığı psikolojik değişikliklerle karşılaşırız. Bunlar ya kendiliğinden düzelen ‘Akut Stres Bozuklukları’ ya da ağrı, kronik yorgunluk, uykusuzluk gibi psikosomatik belirtilerdir. Bu değişikliklerin belirtilerin zamanında tanınması, doğru yaklaşımlarla düzeltilmesi meme kanseri hastalarında çok yüksek oranlarda ortaya çıkma riski olan Depresyonun engellenmesini sağlayacaktır. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki depresyonu olan meme kanseri hastalarının diğer tüm risk faktörlerinden bağımsız olarak ölüm oranları 1.5 kat daha yüksektir. Bu nedenle depresyonun önlenmesi ve tedavisi en az diğer tıbbi disiplinler kadar tedavinin bir parçası olmak durumundadır” şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından Toygar ailesi adına sempozyuma katılan uzmanlara plaket ve Aratos yayınlarından çıkan “Tarsus’lu Yazarlar ve Sanatçılar Antolojisi” isimli kitap sunuldu.(iha)

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.