Depresyon ve manik depresif hastalık, duygu durumunu etkilediği için duygulanım ya da duygudurum bozukluğu olarak bilinen, en önemli iki hastalıktır. Duygudurum bozukluklarının diğer çeşitleri  de bulunmaktadır,  örneğin kronik ancak hafif geçirilen bir çeşit klinik depresyon olan distimi ya da maniye göre şiddeti daha az olan hipomani ve görece hafif bir manik depresyon türü olan siklotimi gibi. Hepimiz kimi zaman hayatımızda iniş ve çıkışlar yaşasak da, duygulanım bozuklukları yoğunluklarının ve sürelerinin uçlarda seyretmesi ile kendilerini gösterirler.  Manik depresif hastalık her iki cinsiyeti eşit şekilde etkilerken, kadınların depresyona girme riski erkeklerinkinin iki katıdır. Bu rahatsızlıklar her yaşta ortaya çıkabileceği gibi genellikle 25–44 yaşları arasında görülmeye başlar. Bipolar bozukluğun toplumda görülme sıklığı % 0.5 – 1.5 arasında iken depresyon % 10- 20 oranında yer almaktadır.

Genetik, biyokimyasal ve çevresel faktörler hastalığın başlangıcında ve ilerlemesinde etkili olabilir. Araştırmalar, bazı kişilerin duygu durum bozukluklarına genetik olarak yatkın olduğunun kanıtlamıştır. Ancak bu daha önce ailenizden biri hastalık geçirdiği için sizin de geçireceğiniz anlamına gelmez. Hastalığın daha önce ailede görülmesi, sadece bunu geçirme ihtimaliniz olduğunu biyolojik temelini oluşturur. Örneğin, söz konusu olan depresyona, bu durum diğer kısa süreli depresif duygu durumdan ayrı değerlendirilir ve klinik depresyon olarak tanımlanır. Genetik olarak depresif eğiliminiz yoksa bile herhangi başka bir rahatsızlığa, değişken alışkanlıklara, Madde bağımlılığına ya da hormonal dengesizliklere bağlı olarak vücut kimyanız depresif bir bozukluğa sebep olabilir. Depresyon, sıkıntı yaratabilecek sonuçları olan hayat şartlarına bağlı olarak da ortaya çıkabilir ve bu da depresif uyum bozukluğu’na neden olur. Art arda yaşanan hayal kırıklıkları, bir yakınımızı kaybetmemiz, aşkta hayal kırıklığına uğramak hemen hemen herkesin kendini depresif hissetmesine neden olabilir. Eğer depresyon belirtileri iki hafta boyunca devam eder ya da belirtilerde bir artış gözlemlenirse söz konusu uyum bozukluğu klinik depresyon haline gelebilir. Nedenleri ne olursa olsun,  depresyon veya manik depresif bozukluğun varlığı nörotransmiter adı verilen beyin kimyasallarındaki bir dengesizlik olduğunu gözterir. Doğru teşhis ve tedavi, işlevsellik düzeyinizi iyileştirip eski halinize dönmenizi sağlayacaktır. Birçok hasta belirtilerin tekrarlama olasılığını önemli derecede azaltacak sürekli bir korunma tedavisine ihtiyaç duymaktadır.

Araştırmalar, klinik depresyon geçirenlerin sadece 1/3’üne doğru tedavi uygulandığını, herhangi bir duygulanım bozukluğu olan geri kalan 2/3’lük kesimin ise yanlış teşhis sonucu yanlış tedavi gördüğünü göstermektedir. Teşhis ve tedavideki herhangi bir yanlışlık ölümcül sebepler bile doğurabilir.  Ciddi boyuta ulaştığı halde tedavi edilmeyen depresyon hastasının intihar riski %15’tir. Buna karşın, duygudurum bozuklukları bütün psikiyatrik hastalıklar arasında tedaviye en fazla cevap verenlerden biridir. Doğru tedavi uygulandığında depresyon geçiren hastaların & 80’inin gözle görülür bir iyileşme gösterdikleri, verimli bir hayat yaşamaya başladıkları görülmüştür. Başarılı bir tedavi süreci manik depresif bozukluk için de geçerlidir; doğru ve etkin bir tedavi ile hastaların birçoğu daha iyi bir yaşam standardına ulaşır.

Hastalık belirtilerini erkenden fark edip harekete geçmeniz son derecede önemlidir!

Hastalık damgası birçok kişinin akut süreç öncesi yardım almasını engeller. Bu durumda yardım almak için Aile doktorunuza veya bir ruh sağlığı uzmanına danışın ya da konu hakkında bir hastane, tıp fakültesi ya da bölgesel bir psikiyatri biriminde kendiniz araştırma yapın. Danıştığınız uzman size konu hakkında Sağlıklı tedavi yöntemini önerecektir.

Doktorunuz dışında da, hastalık sonucu karar verme, olayları değerlendirmenizdeki bozuklukları fark etmeniz konusunda size yardımcı olacak birisine/birilerine sahip olmanız önemlidir. Tedaviniz süresince yakın bir arkadaş, herhangi bira aile üyesi hatta yakın bir iş arkadaşınızın desteği sizin için oldukça faydalıdır. Belirtileri fark etmeye başladığınız andan itibaren kendinizi rahat hissetmiyorsanız doktorunuzla konuşmaktan çekinmeyin. Yeterli hissetmezseniz, ikinci bir görüşe başvurun ya da başka bir uzmanla görüşmeyi deneyin. Sağlığınıza dikkat etmenin önemini küçümsemeyin. Duygu durum bozukluklarına olumsuz etki eden faktörlerin arasında, uyku düzensizlikleri, vitamin yetersizliği, stres, diğer hastalıklar ve tedavileri, ilaç etkileşimleri, bazı besinlere duyarlılık, düzensiz metabolizma, sosyal hayattan uzaklaşma sayılabilir. Bununla beraber gerektiğinde ilaç kullanmaktan veya koruyucu amaçla ilaç almaktan kaçınmak gerekir. ‘Problemlerimi kendim çözmek istiyorum’ çok asil bir yaklaşım olsa da çok akıllıca sayılmaz. Bir tablet hayatınızı olduğundan daha iyi hale getirmese de doğru ilaç seçimi problemlerinizle başa çıkma ve doğru kararları almanız konusunda size yardımcı olabilir. Duygu durum bozuklukları olan kişiler bazen depresif durumlarına tepki olarak alkole başvurmak gibi sağlıksız yöntemlerle kendilerince çözüm geliştirmeye çalışabilirler. Aşırı Alkol ya da reçeteli ilaçlar, keyif verici maddelerin kullanımı ve hatta aşırı yemek yeme çoğu zaman kendi kendine tedavi yöntemlerinin başında gelirler. Bu tür davranışlar, başka sağlık sorunlarına davetiye çıkarabilir, doktorunuzun özenle seçtiği ilacınızın etkilerini değiştirir, ciddi hatta ölümcül ve yıkıcı davranışlara sebebiyet verir. Alkol ve diğer keyif verici maddeler vücut kimyasını değiştirerek depresif ve manik krizlere sebep olabilir!

Uzun yıllar boyunca doktorların ilaç tedavisi konusunda fazla alternatifleri yoktu. İlk bulunan ürünler etkili olmalarına karşın kimi zaman hoş olmayan hatta tehlikeli yan etkileri vardı. 1990’lı yıllardan beri yeni ilaçların üretimi ile hastalık belirtilerinde gözle görülür bir rahatlama sağlandı. İlaç tedavisi seçeneklerindeki çeşitlilik, sizin ve doktorunuzun dirençli ve doğru ilaç tedavisini belirlemek bir deneme-yanılma süreci gerektirebilir; başka biri için mucizeler yaratan bir ilaç sizin vücut kimyanızda aynı etkiyi göstermeyebilir. Bir ilacın etkisini doğru olarak belirleyebilmek için ilacın yaklaşık 4–6 hafta, hatta bazen daha da fazla kullanımı gerekmektedir. Bazı ilaç kullanımları dozajın etkin bir düzeyde olup olmadığını anlayabilmek için düzenli kan testleri aracılığıyla gözlenmelidirler. İlaçlarınız işe yaramıyormuş gibi görünüyor ya da yan etkileri dayanılmaz bir hal alıyorsa, farklı alternatifler için doktorunuza danışın. Psikoterapi hastalığın ötesindeki bireye odaklanır. İlaç tedavisinin duygu durum bozukluklarına neden olan beyindeki kimyasal değişimlerin tedavisi için gerekli olduğu kadar, psikoterapi ya da ‘konuşarak terapi’ de birçok hasta için tedavinin önemli bir kısmını oluşturur. Tek başına psikoterapi kimi hafif ya da reaktif (tepkisel) depresyon vakalarının tedavisinde etkili olabilir. Ancak, ağır ve ciddi sayılabilecek bir depresyon geçiriyorsanız, başka bir tedavi şekli ile tedavi edilene kadar tek başına psikoterapinin tedavinize olumlu bir etkisi olmayabilir. İlaç tedavisi ve psikoterapinin belirtilerde olumlu bir etki göstermediği ciddi depresyon vakalarında elektrokonvülsif terapi (EKT) güvenli ve etkili bir alternatiftir. Bu yöntem ayrıca manik sürecin tehlikeli dönemlerinde de sıkça uygulanır. EKT genellikle hasta işlevselliğini kaybettiğinde ve/veya intihara eğilimli davranışlar gösterdiğinde uygulanır.

Depresyon ve manik depresif bozukluğun ciddi sayılabilecek aşamalarında doktorunuz belirli nedenlerden ötürü hastaneye yatmanızı önerebilir. Bu nedenler şunlardır;İlaç tedavisini yan etkileri, geçici bir süre de olsa hastayı kendi kendine bakamaz hale getirmektedir.İlaçtan arınma (ilaç kullanımına son verme) bir süre için kontrollü bir gözlem altında tutulmayı gerektiren bir başka nedendir.İntihar girişiminde bulunmuş ya da girişimde bulunduğu halde başaramamış insanlar da genellikle hastaneye kabul edilirler.Ciddi manik vakaların hastanenin güvenli ortamında kapsamlı bir tedaviye ihtiyaçları vardır.

Şartlar bunu gerektirmedikçe kimse gönüllü olarak hastanede kalmak istemez. Ancak kendilerine bakamayacak durumda olanlar ya da kendileri ve diğerleri için tehlikeli olanlar istemeseler de hastaneye yatırılmalıdırlar. Hastanın gönüllü olmadığı durumlarda onu hastaneye yatırmak nadir rastlanılan bir durum olsa da hasta açısında çoğunlukla yararlı etkileri vardır.

HAZIRLAYAN; Doç. Dr. Timuçin ORAL

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.