Vücutta Sıvı birikmesi olan ödem, Türkiye'de yaygın olarak karşılaşılan bir sorun. Göz kapaklarında, ellerde ve ayaklarda görülen şişme, genellikle ciddi bir hastalığın habercisi olan ödemin esas belirtisi.
Ödem, vücuda sürekli yeni Su girişi olmadığı zamanlarda vücudun kendini koruma mekanizması olarak ortaya çıkıyor ve ilk alınan Suyun bir kısmı vücudun belirli bölgelerinde toplanıyor. Bu da vücutta özellikle ayaklarda, bacaklarda ve ellerde şişliklerin oluşmasına neden oluyor. Ancak düzenli ve yeterli miktarda su girişi olduğunda vücut su toplama mekanizmasına ihtiyaç duymayacağı için ödem riski en aza iniyor.
Bu hastalığın yaygın olarak görüldüğü kişiler, dağ sporlarıyla ilgilenenler. Bunun nedeni yüksek irtifada su ve Sodyum tutma mekanizması harekete geçen vücutta toplam sıvı miktarının artması. Bu durumda öncelikle fazla Tuz alımından kaçınmak gerekli.
Böbrek, karaciğer ve kalp hastalıklarının yanı sıra, damar tıkanmaları ve hormonal hastalıklar vücutta ödem oluşmasına yol açabiliyor. Bu nedenle ödemli kişilerde öncelikle bu belirtilen hastalıkların olup olmadığının araştırılması gerekiyor. İdiyopatik ödemde ise vücutta su birikmesinin belirli bir nedeni bulunmuyor. Bu tür ödem genellikle orta yaşlı bayanlarda görülürken, gerginlik, fazla kilo, karbonhidrat tüketimi ve bol Tuzlu diyet gibi nedenlerin yol açtığı düşünülüyor.
İdiyopatik ödem aslında korkulacak bir hastalık değil. Vücudundaki şişliklerden rahatsız olan hasta, kendisinde ciddi bir hastalık olduğunu düşündüğünden gerginlik yaşıyor.
TEDAVİNİN İLK ŞARTI TUZ KISITLAMASI Ödem tedavisine başlamadan önce, ödeme yol açan hastalık araştırılarak, tedavi altta yatan hastalığa göre planlanıyor. Ödemli hastaların önemli bir kısmında tedavinin ilk şartı ise tuz kısıtlaması. İdrar söktürücü ilaçlar şişlikleri azaltabilir ancak bu ilaçlar kesinlikle doktor kontrolünde kullanılmalı.
Yemeklerde alınan ekstra tuz vücutta su tutulmasına neden olduğundan tedavi süresince yemeklere tuz eklenmemesi ve tuz tüketiminin mümkün olduğunca azaltılması gerekiyor.
Cilt yüzeyine yakın pek çok kılcal kan damarı, deri altına sürekli su ve Protein sızdırır. Bu Sıvının cilt altından toplanması ise lenf kanallarının görevi. Protein ve Su, dokular arasında biriktiği takdirde erek ödem oluşmasına neden oluyor. Ödem, lenf kanallarının yetersiz olduğu durumlarda, lenf kanallarını tıkanması veya tahribatında veya farklı bir hastalık sonucu meydana gelebilir. "Lenfödem" ödem olarak adlandırılan bu rahatsızlık, genellikle bacaklar ve kollarda görülse de, bedenin herhangi bir bölgesinde de oluşabilir. Kol veya bacakta ödem oluşumu, sıkılık hissi, ağırlık ve ağrıdan dolayı çok rahatsız edecek boyutlara ulaşabilir. Yüzeysel dokudaysa halk arasında selülit olarak isimlendirilen infeksiyon oluşumuna neden olur. Rahatsızlık uzun sürede tedavi edilemezse, kol veya bacakta katılaşma ile hareketsizliğe yol açar.
Lenf kanallarında meydana gelen hasarın onarılamadığı durumlarda, lenf ödem sadece kontrol altına alınır. Tedavinin amacı lenf sıvısının akışını ve ödem oluşan bölgenin uzun süreli kontrolünü sağlamaktır. Bu amaçla gerçekleştirilen tedavi, cilt bakımı, elastik manşet ve çorap kullanımı, egzersiz ve masajdan oluşur. Tedavisi oldukça zaman alan rahatsızlık süresince yapılan uygulamalar, ödemin nedenini ortadan kaldırmadığı için ödem oluşumunun tekrarlanma ihtimali yüksek.
İLK YAPILMASI GEREKENLER Tedavi süresince uzmanların tavsiyeleri doğrultusunda hareket etmek gerekiyor. Manşet ve kompres bandajları tüm Gün kullanılıp ancak akşam yatarken çıkartılmalı. Öte yandan kol ve bacağınızı doğru pozisyonda tutmanız lenf akımına destek olur.
Lenf drenaj masajı ile lenf akımı desteklenir ve ödemle oluşan şişkinlik azaltılabilir. Son derece hafif, monoton, yavaş, ritmik ve cilt yüzeyine yapılan bu masajla lenf sıvısının akışı hızlandırılır ve şişkinlik en aza indirilerek, rahatlık sağlanır.
Lenf sıvısının akışında, egzersiz büyük önem taşıyor. Öte yandan, aşırı egzersiz kan hacmiyle birlikte lenf sıvısının çoğalmasına neden olur. Bu nedenle, doğru egzersizi yeterli miktarda yapmak, ödemden kaçınmanın temel yoludur. Günlük hafif egzersizler yaparak, kol veya bacağınızı normal kullanmanız fayda sağlar. En faydalı egzersizler ise yürüyüş ve bisiklet.
HAMİLELİK SIRASINDA ÖDEM Hamilelik sırasında yüzde 40 oranında artan kan basıncı, dolaşım sisteminin normalden daha fazla çalışmasını gerektiriyor. Kan hacmindeki bu artış, dolaşımı yavaşlatabildiğinden, hamileliğin sonlarına doğru oluşan bir miktar şişkinlik normal sayılyor. Bu durumda bilekler ve ayaklar en çok şişen yerlerdir. Günde 8-10 bardak su içmek, sıvı dolaşımının hızlanmasına imkan sağladığından, vücudunuza iyi geliyor. Alınacak diğer önlem ise en az bir Saat olmak üzere, günde iki kez bir tarafa doğru yatmak, ayakta ya da oturarak aynı pozisyonda yarım Saatten fazla kalmamak.
Gün içinde kişinin birtakım egzersizler için kendisine zaman ayırması önemli. Örneğin kısa mesafeli yürüyüşler ve hatta sallanan Sandalyede hafifçe sallanmanın bile yararı var. Yan yatmak da dolaşımı düzenleyeceğinden, şişmeyi önlemekte yardımcı. Hamilelik süresince alınan kilolar, dolaşım sistemine baskı uygular ve artan kan yoğunluğu damarların şişmesin pek çok kılcal kan damarıe neden oluyor. Hamileliğin son dönemlerinde sırtüstü yatmak, şişmeyi artırıp baş dönmelerine neden olabileceğinden, kaçınılması gerekiyor.
Vücutta ve ciltte ödem oluşmasını engellemenin en temel koşullarından biri, cilt sağlığına ve temizliğine önem vermekten geçiyor. Bunun için bulaşık – çamaşır yıkamada veya bahçe ile uğraşırken mutlaka eldiven kullanılması gerekiyor.
Cildini temiz tutmak, mutlaka her banyodan sonra ve gün içinde güçlü nemlendiren bir krem kullanmak ödem riskini azaltıyor. Ciltte oluşan sertleşme ve kalınlaşma durumlarında ise mutlaka uzmanların tavsiyesi ile daha etkili kremler kullanmak gerekebiliyor. iha